💬 Dijital Yalnızlık: Yapay Zekâ ile Dertleşmek Gerçekten İyi Geliyor mu?
Yalnızlık artık sadece bir his değil.
Birçok kişi için sessizce derinleşen, görünmeyen ama yakıcı bir hal alıyor. Dünya Sağlık Örgütü bile 2023’te yalnızlığı depresyon ve kalp hastalıkları kadar ciddi bir risk olarak tanımladı.
Ama bizim toplumumuzda yalnızlık çok konuşulan bir şey değil.
Genellikle saklanıyor. Utanılıyor. Ve o sessizliğin içinde büyüyüp insan ilişkilerini içten içe aşındırıyor.
Şimdilerde ise bu yalnızlığı konuşmak bile eskiye göre daha zor. Çünkü artık duygularımızı, düşüncelerimizi, hatta kırgınlıklarımızı bile çoğu zaman bir yapay zekâya anlatıyoruz.
Telefon elimizin altında, yapay zekâ hep orada.
Yargılamıyor, terk etmiyor, açıklama istemiyor.
Kulağa rahatlatıcı geliyor, değil mi?
Ama işte tam da bu yüzden dikkatli olmamız gerekiyor.
Çünkü bu tür “konfor” bazen gerçekten iyileşmekten çok, sadece kaçınmayı kolaylaştırıyor.
Terapötik bir bakış açısıyla söylemek gerekirse: Acıdan kaçarken, anlamdan da uzaklaşabiliyoruz.
Gerçek bir ilişkide anlaşmazlık da olur, geri çekilme de… ama bunların her biri, derinleşmenin bir parçasıdır.
Sadece bizi üzmeyen bir şey, gerçekten mutlu da edebilir mi?
Yapay zekâya sırlarımızı anlatıyoruz, belki de içimizi ilk ona açıyoruz.
Ama derin yaraları görünmez kılmak, onlardan kurtulmak anlamına gelmiyor.
Gerçek bağ, karşılıklı bir deneyimdir.
Göz göze bakmak, aynı sessizlikte kalmak, ses tonunun sıcaklığıyla yatışmak…
Bunların hiçbiri, yapay zekânın sunduğu metinlerde yok.
Yapılan araştırmalar da bunu gösteriyor.
2023’te American Psychological Association’ın yaptığı bir çalışmaya göre, yapay zekâyla duygusal bağ kuran bireyler kısa vadede rahatlasalar da uzun vadede daha fazla sosyal izolasyon yaşıyorlar.
Çünkü yapay zekâ “anlatabilirsin” diyebilir ama gerçekten “anladım” diyemez.
Anlaşılmak, insanın insana duyduğu en temel ihtiyaçlardan biri.
Ve bu ihtiyaç ancak bir insanla, gerçek bir bağla karşılanabiliyor.
Şefkat Odaklı Terapi (CFT) yaklaşımıyla baktığımızda da bu çok net:
Yapay zekâ tehdit sistemimizi bir nebze yatıştırabilir.
Ama şefkat sistemimizi – yani iyileştirici olanı – harekete geçiremez.
Çünkü insan bedeni; bakış, ses tonu, yakınlık ve eş zamanlılıkla regüle olur.
Bu çağda en büyük çelişkimiz belki de şu:
Bağ kurmak istiyoruz ama bağ kurduğumuzda çıplak hissediyoruz.
Görünmek istiyoruz ama gerçekten görülmek bazen ürkütüyor bizi.
Oysa hiçbir algoritma, bir dostun omzumuza dokunuşunun bıraktığı etkiyi veremez.
Yapay zekâyı kullanabiliriz, evet.
Ama iyileşmek için hâlâ bir insana ihtiyacımız var.
Çünkü insanı, en iyi bir başka insan anlar.








