2020’ye Dokunmayın Onun Bir Suçu Yok

Sayılara, günlere, gezegenlere ceza kesmek ve uğursuz saymak kolaycılığı insanoğlunun sorumsuzluğuyla aynı yaşta olsa gerek. Oysa 2020’de diğer bütün yıllar gibi depremsiz bir yıl vadetmemişti. Jeolojik hazır oluş zaten belliyken, sorumsuz müteahhitlere yetki veren de hasarlı binaları yıkmayan da 2020 değildi. Tıpkı grizu patlamasıyla maden ocağında yanarak ölen 263 kişiden ve aynı yıl içindeki 6,6 şiddetindeki Erzincan depreminden 1992 yılının sorumlu olmaması gibi. Zaten beklenen depremlerin, küresel salgının, iklim değişikliğinin, Amazon ormanlarında çıkan 100 bin yangının, George Floyd’nin ensesine basıp Siyahileri yeniden sokaklara döken ırkçılığın sorumlusu 2020 mi? Hadi hepimiz bu dört sayıya nefret kusalım ve 2021 seviciliği hepimize şifa olsun, gerçekçi mi bu?

Bu yılın en popüler ve duymaktan irite olacağınız bir kelime söyleyeyim; evde kal.

Yazarken bile asabım bozuluyor. Elbette olabildiğince evde kalmak, birimiz hepimiz için, hepimiz birimiz için, dayanışmasına hizmet etti. Ama göçebelik damarımız feci zorladı, zorluyor da.  Hareket eksikliğine bağlı sağlık sorunları diyetisyenlere başvuruları hareketlendirdi. Ben de iki defa destek almayı denedim, tabi takip de online oldu. Gözünün önünde tartılamadığım diyetisyenimle koordine olamadım. Tabi sonuç hüsrandı. Her şey de online olmuyor galiba.  

Pandemi de diyetisyenler kadar yoğun çalışan bir diğer meslek grubu da psikoterapist veya Psikiyatristler oldu. Kendi açımdan hiç bu denli yorulmadım diyebilirim. Kayıpların her gün katlandığı günlerde insan acılarına eşlik etmek, kutsal mesleğimin adanmışlığının bir parçasıydı. Travmalar, yaslar, takılmalar, kaygılar… 

Bu yıl   salgın nedeniyle zaten en az yüzde yetmiş beşi belirsiz olan hayatımız daha da belirsiz ve karmaşık oldu. Kontrol edemediklerim, kontrol edebildiklerimden çok fazla, bu durumda merhaba acziyet, merhaba ortak insanlık hali.  Zira insan olmak yapabildiklerinden yükselmek değil, yapamadıklarınla kendi sınırlarını fark etmek ve kabul etmektir. Geçen yıl bu yıl hissettiğimiz kaygıları hissetseydik bu tanı alır ve anormal karşılanırdı. Oysa belirsizliğe bağlı çoğu kaygılı tutum artık normal. Değişen standartlar normallerimizi de değiştirdi ve bu değişim de çok normal.  

Ekonomik krizde kemer sıkma işlevsiz kalınca şalteri kapamaya mecbur işletmeler  .…’den beri yazan tabelalıyla vedalaşmak zorunda kaldı. Marka sürekliliği denen güven veren fantezi zarar gördü. Hayatta kalmanın türlü yollarını elbette denediler. Onlarca kapanan işletmenin çoğu kapanmadan önce maske ve dezenfektan satmayı denemiştir diye yemin edebilirim ama ispatlayamam. 

Eğitim, 2020 yılının krizli, ebeveynliği dijitalleştiren değişimlerinin başında geldi. Mevzu çocuklarımız olunca boynumuz kıldan ince. GB’lar feda olsun, kalemler değil kameralar açılsın yeter ki.  Okullara dijital erişim eşitliği sorunu ülke genelinde epeyce kafaları karıştırdı. Ders ne zaman, nerde, kaçta, hangisi soruları veli gruplarında beyinleri yaktı. Zomzom (Zoom) üzerinden veya Eba’dan ders dinlemek için, kardeşinden bilgisayar sırasının kendisine gelmesini bekleyen çocukla, bizim şehirli burjuva çocukların öğretmene ekran dondu numarası yapması eşitliği feci bozmuyor mu sizce de?

Çok acıklı yazdım farkındayım, hemen toparlıyorum. Bu yıl hiç görmediğimiz kadar babalarımızı gördük. Çekirdek aileler birbirine doydu.

Annelerimizin aslında evde bitmeyen işlerinin olduğuna şahit olduk. Bence 2020’nin en güzide mesleği aralıksız mutfak işçiliği yapan anneliktir. Bir gün evdeyken saydım, aynı bardağı tam 7 kere yıkamışım. Ortalık düzelsin, sabah akşam boğazdayım. Çekemem ben bu kadarını. Üst üste üç maske takarım yine de içerim o iyot kokusuna eşlik eden salebi. Gelsin bakalım şu çalımlı kurtarıcı 2021.  

Yeni yıla maalesef kayıplarla giren, sağlığın ve birlikteliğin değerini daha da bir anlamış, 2021’e çok sorusu olan, yorgun, kaygılı ama umut dolu güzel gözlerinizin feri kalbinize şefkat olsun. Dilerim bu yıl şefkatin yılı olsun.  

Paylaş:

Facebook
X
LinkedIn
Telegram
WhatsApp
Comments