Bir Başkadır… Terapist; Bu Benim İşim (Sen Benim İşimsin!)

Malum dizi; Bir Başkadır… Terapistler, ruhu incinmiş yaralanmış insanların acılarını azaltmaya adanmış bir ömür seçen kişiliklerdir. Elbette zor iştir. Odanın içinde ziplenmiş acılar çözülüp anlaşılmayı bekliyordur. Bana oluyor, diğer terapist arkadaşlarıma da oluyordur, çünkü bu ortak insanlık hali, içim acıyor. Dinlerken danışanınızın hikayesine girmeden ama tam orada kalarak ona refakat edebilmek zordur. Diyorum ya kendimden biliyorum. Yas ve travma alanında derinleşirken kendi yaşanmışlıklarıma anlam verme çabamı fark etmek bile şifa verdi. Canımız yanıyor, tıpkı öteki insanın canının yandığı gibi. Kimse benim işçiliğime muhtaç değil, o nedenle kimse benim işim değil. Danışıyor olması ondan eksiltmiyor ve terapiste katmıyor. Dizi bahane olsun, bazı şeylerin altını bazılarının da üstünü çizmiş olalım.

Bir Başkadır dizisini izlerken başta inanç farklılığına bağlı terapistin danışanını reddedişi gibi göze çarpan tabloya hadi daha yakından bakalım.

Aslına bakarsanız sevgili, iki uzman kişi, usta-çırak, anne- çocuk ilişkilerinde eğer bir bağlanma, bağ kurma sorunu varsa reddediş ve güven yoklaması asla bitmez ki bu dizide Terapist- Danışan, Terapist– Süpervizör arasında bunu izledik. Terapist Peri Hanım danışanına ‘’Bu benim işim’’ dediğinde, adını yanlış telaffuz ettiğinde, getirdiği böreği sert bir tutumla reddettiğinde, bana yaklaşma, benimle bağ kurma çığlığı her yerden duyulur cinstendi, harikasınız yazıp yöneten Berkun Oya.  

Bu dizide danışanıyla sağlıklı bağ kurma zorlanması yaşayan terapistin, yaşamının diğer alanlarında da ebeveyn ve sevgili ilişkilerinde kendini başarısız hissettiğini izliyoruz. Terapistin tüm bağlanma korkularının seans odasında tetiklendiği sıralarda neler oldu neler. Terapist, en azından bu meslek gereği empati kurma gerekliliğini göremeyecek kadar refleksifti. Peri hanım, danışanının tekrar gelmesini engelleyecek, kendisini utandıran seri yanlışlarla yüzleştiği sahneleri çok beğendim. Peri danışanını kıskandığını fark ettiğinde bile bu hasetin onun bağ kurmayı reddedişiyle yani bağlanma korkusuyla ilişkili olduğunu görememesi manidardı.

Peri göremedi peki süpervizörü?

Bana kalırsa süpervizörün de bağlanma korkusu ve güven sorunu var. Yönetmen, süpervizörün bu korkusunu sevgilisiyle anlık ve nedensiz yakınlaşmaları, aile içi reddedici sorunlarıyla çok net anlatmış. Bir diğer belirgin sahne de Peri’nin süpervizyonu ilerlerken bu ilişkiden doğması muhtemel bağın aniden kesilerek, süpervizörün seansları bitirme kararı almasıydı. Belli ki güçlenen bağın acı vermesini izledik.  O sahneler ‘’acımadı ki’’ diyen bir çocuğun, içinden ‘’hiç bağlanmadım ki’’ demesi kadar açıklayıcıydı, tebrikler… 

Terapi odasında yüzü şekilden şekle giren ve her duygusunu danışanına transfer eden Kırmızı Oda Psikiyatristi ne kadar Psikoterapinin etik dairesinin dışındaysa, Terapist Peri’nin duvar gibi soğuk ve Sovyet mimikleri de o kadar iticiydi. Terapist olayın içinde değil odanın içinde olayın etkisindeki kişiyle olmayı bilmesi gereken kişidir. Disiplinli, korkusuz, donuk olmakla profesyonel terapist olmak arasındaki fark ne kadar açılmışsa danışanınızın aynı odada kendini kabul edilmiş hissetme ihtimali o kadar düşecektir. Beraber gülebilmek ve esnek düşünmeyi beraberce denemenin dönüştürücü gücünü bir görseniz, ne sıcaktır.  

Paylaş:

Facebook
X
LinkedIn
Telegram
WhatsApp
Comments