Ölmeden Ölmek ve Ölüm Fobisi

Var olmaktan daha önemlisi varlığını korumak olmalı. Burada bir yerlerde ‘’varım’’ demek kolay, peki var olduğunu kimler biliyor? Mesela, ben nefesimin, bedenimin farkında mıyım? Karmaşık konuşalım mı, nasılsa konu ölüm, kendindelik olarak çevrilen (Awareness değil çünkü bu kelime daha çok farkındalığa dikkat çekiyor) mindfulness olgusundan bu yazımda yardım isteyeceğim. Ölüm, var olduğumuzun anlaşılması için gereken sürenin dolması mıdır, yoksa anlamsızca yokluk mu? Yok olmak kendini görememek, tanımlayamamaktır. Benliğin, bilinç düzeyinde ortaya koyduğu kendilik işlev dışıdır. Çoğu zaman bizi tanımlamaz. Tatmin etmez. Eğer öyle olsaydı bu dünyadaki en mutlu insanlar Narsistler olurdu. İnsan ölmekten değil, ölünce kaybolup mutsuz olacağı düşüncesinden korkar.

Bize burada ölümü anlamak için kendindelik (mindfulness) kavramı da lazım olacak.

Dilerseniz hep beraber öldüğümüz anı gözümüzde canlandıralım. Bunu yapabilir misiniz? Zorluyor değil mi? Belki doğal olarak korkuyor olabilirsiniz, olabiliriz. Ortak insanlık hali…

Peki zihninizde bu varoluşsal korkunun sorusu ne oluyor? Neden öldüm, geri dönemez miyim, bunu hak etmedim, hayır olamaz, yalnızım ve bu çok ürkütücü, daha yapacak çok şeyim var, ben yokken beni sevenler ne yapacak, zaman bu kadar kısa olamaz, bunu asla şimdi istemiyorum… İnsan ölmekten değil, ölümle ilgili zihninin karmaşık sorularından korkar.

Sorunuz her neyse o soruyu nazikçe bir köşede tutun, yanına oturun. Sorunuzun gözlerinin içine bakın ve sorunuzla yan yana kalmaya dayanın.

Zor olduğunu biliyorum ama ölümle ilgili en rahatsız edici sorunuzu sevmeye çalışın. Şimdi sorunun boyutundaki kendinizi gözlemleyin. Sorunuz için cevap aramayı şimdilik boş verin. Her soru hemen cevaplanmamalıdır. Hatta cevap aramak soruyu soru olmaktan çıkarıp sorun haline getirir. Dediğimi yapın ve çok zorlanmayacaksanız sorunuz orada dursun. Bakalım cevapsızlığına tahammülünüz arttıkça hayatla ilgili hangi karanlıklarınız aydınlanacak. İnsan ölmekten korkmaz, ölümle ilgili sorularının cevapsızlığından korkar

Şimdiye uyuşmaktan, yani andan kopmaya bahanelerimizle ölümü idrak etmek ne mümkün! Bırakın ölümün idrak boyutunu, kaçmasak, korkmasak yeter dediğinizi duyar gibiyim. Ölüm, o güne kadarki kendindeliğinden doğmaktır. Kendindeyseniz, bilmekten anlamaya, anlamaktan yaşamaya sörfünüzü gözden geçirmelisiniz. Çünkü insan ölmekten değil, pişmanlıktan korkar.

Her pişmanlık erdemsiz bir erteleme içerir.

Nefes aldığımız sürece iki ölüm var ya nefes alamayacağız yahut nefes aldığımızı fark etmediğimiz şekilde yaşayacağız. İlkini bilmiyorum lakin ikincisi ıstırabın ıstırarını konuşturuyor.  Nasıl anlatsam, hani kuruyan dallarını göğe gösterip yağmur dileyen ağaç gibi… İnsan ölmekten korkmaz, artık isteyemeyecek olmaktan korkar.

Vakit varken acıların da hissedilmeye değer olduğunu, salt mutluluk arayışının, mutlu anları fark etmeye dönüşmesinin daha erdemli bir yaşam hikayesi demek olduğunu fark edebilir miyiz?

Dilerim, günün birinde veda ederken bize eşlik eden duygu korku yerine huzur olur.

Paylaş:

Facebook
X
LinkedIn
Telegram
WhatsApp
Comments