Hayat devam ediyor. Uzmanlar özellikle Akdeniz’de bir orman yangınından sonra ormanın yok olması söz konusu değildir, diyorlar. Kızılçam kozalakları kendilerini yangından ortalama iki hafta sonra açarlar ve yanmış toprağa ulaşırlar. Ormanlar genç, ergen fidelere emanet…
Dijital mesafeyle tetiklenip öfke krizi geçirmenin önüne geçebilirsek daha sakin kalabileceğimiz çok net. Gündemi kaçırma kaygısını ne yapacağız peki?
Sosyal medya hesaplarımıza süreli girip çıkmanın önüne geçen gündemi kaçırma korkusu için birkaç önerim var.
Klasiktir ama gerçektir, kara haber tez duyulur. Erkenden duymak yetkiliyseniz gereklidir. Biz vakti gelince öğrensek de olur. Ama bizim memlekette data dağıtıcılığı ile hava atmak diye bir şey vardır. Mesela bir konuyu herkesten önce duyduysanız bu sizi ‘’özel’’ kılar. Artık bu özellikle ne yaparsınız onu bilmiyorum.
Şimdi konumuza geri dönelim. Beklenmedik olaylara verdiğimiz beklenen tepkilerin yükü ile akıl sağlımızı nasıl koruyacağız? Önce psişeyi tehdit eden unsurların altını çizelim ki düşmanı tanıyalım. Stres… Azılı insan bükücü…
Dr. Nina Kaiser pandemi sürecinde sosyal çevrelerimizin küçülmüş olabileceğini, ancak hayatta kalan arkadaşlıkların daha da derinleştiğini söylüyor. Dostlukların bir önemli işlevi de bizi ekran zorbalığından koruyucu olmaları. Demek oluyor ki üst üste yaşanan yaşam olayları karşısında sağlam kalabilmek için dostluk bağlarımıza yönelmeyi seçmeliyiz. Derin ve anlamlı sosyal ilişkiler, yüzeysel ve gerçek dışı sosyal medya ilişkilerine göre evrimsel farkla daha koruyucu. Dinlenilmek ve cevap alabilmek süregelen kaygıyı yatıştırıyor. Duyulmak ve fark edilmek kapsayıcı bir şefkat vaat ediyor.
Denetimli sosyal medya kullanımının ve anlamlı ilişkilerin akıl sağlığımıza kurtarıcı etkisi olduğunun altını çizerken şunu da eklemeliyim, mola vermek, tatil yapmak ve keyifli işlerinize geri dönmek konusunda vicdan azabı çekmeyin. Bunu neden söylüyorum, çünkü travmatik olayların ardından sağ kalma suçluluğu yaşıyor olmamız da muhtemel. Acaba elimizden daha iyisi gelebilir miydi, onlar hayatını kaybedip bedel ödemişken ben burada iyi olmayı hak etmiyorum, şeklinde düşünmemiz çok insani ama hırpalayıcı. Oysa hayatta acı var ve acının varlığını kabul ederek yaşamaktan başka çare yok.
Tüm acılarla beraber bilgece niyetimi tekrarlıyorum, belki siz de içinizden bunu söyleyebilirsiniz. Acıya duyarlı olmaya, acı üretmemeye, hayatta olduğum için memnuniyetimi, minnetimi belirterek hayatı parçalarına ayırmadan, haz ve acı bütünlüğüyle karşılayacağım ve kabul edeceğim.