Covid vedayı unutturmakla görevli bir virüs. Vedasız vedalara ilk kez şahit olan bir yıl yaşıyoruz. Yılın en içten kelimesi sessiz ve korkulu bir ‘’güle güle’’. Bir virüs gelip, ürperten şaşaasıyla ellerin kalplerden daha değerli olduğunu hatırlattı. Dokunmadan geçen günlerde birbirimize dokunmadan tutunmak zorundayız. Karantina sürecinde sürekli beraberliğin getirdiği kopmaları biliyoruz, boşanmalar arttı. Fakat evlilikler de arttı. Hiç evlenmemiş olanların karantinanın çıldırtan yalnızlığına meydan okuyan bir ilişki isteği çok anlamlı değil mi? Zorunlu yalnızlığı yalnız geçirmek istememekten daha insani bir şey olamaz.
2020 ve yanındaki korku salan yaverleri belleğimin menzili dışında kalsın lütfen. Siz de benim gibi Covid’e sarmalanmış kaygılı, tedbirli iç sıkan bu yılı unutmak istiyor musunuz?
UNUTMAK, eğer iradi olmayan becerimizse, irade hiç bu kadar yük olmamıştı. Freud ‘’Olumsuzlama’’ yazısında unutmayı bastırma şeklinde kabul ettiğini söyler. Yani unutmak aslında hatırlamaktır. Biz de böyle değerlendirirsek Katharsis (arınma), önce unutmak sonra da unutacak bir şeyimiz olmadığını unutmakla mümkün olmaz mı? Kendimizden sakladıklarımızı unuttuklarımızın arasına almayı saymazsak, unutmak, kabul etmekle yer değiştirmeli. Bunca zorlanmayla beraber ‘’şimdiyle’’ muhatap olmak da bir seçim. Neyi unutup neyi hatırlamak istediğim konusunda sandığım kadar gücüm olamayabilir. Fakat yine de deneyimlerimi, anılarımı yargılamadan istiflersem, hatırlamak sandığım kadar acıtmayacaktır. Bir ölümü, bir kıyası, bir keşkeyi, bir vedasızlığı yıkıp dökmeden, azarlayıp kovmadan ağırlayabilirsem, evime gelen her misafiri sevebilecek kadar cömert olabilirim, belki…
Bunca ağır cümleden sonra şunu yazmaktan mutluluk duyuyorum, istenmeyen anılar bir tarafa, belleğimizde sevdiğimiz anılar da biriktirebiliriz. Sevdiğimiz anlardan anılar yapabiliriz. Böylece acı anıların yanı sıra bize iyi gelen güzel anılarımızın da varlığıyla daha rahat hissederiz. Elbette insan mutlak karmaşık ve rahatsız değildir. Karantinanın yalnızlık zorbalığına inat, bağ kurma, ilişkilenme, sosyallik değerlerime tutunabilmek için kendime yardım edebilirim. Özlüyorsam arayabilirim, hatalıysam özür dileyebilirim, neden bekleyeyim ki?
Yazımın başında 28 numaralı cenazenin yalnızlığının tesiriyle şunları yazmayı unuttum.
Biz sırayla geldiğimiz dünyadan sırayla, numarayla gidiyorken farkında mısınız, bunca savaş ve hırsın ölümcüllüğü bir virüsle baş edemedi. Kültürün, cinsiyetin, ırkların, medeniyetin içine cin kaçmış sözde adaleti yerle bir oldu. Tüm ötekilerle, ötekileştirdiklerimizle az ötede aynı acıyı çekiyoruz.
Dilerim, bir virüs bunca filozofun, öğretinin, inanışın öğretemediği yargısız kabulü tüm dünyaya daha fazla acıtmadan öğretir.
Dilerim, bu günlerin içinde tüm zorluklarla birbirimize yaklaşan insanlığımızı fark ederiz.
Dilerim, … numaralı bekleyişimizi tüm belirsizliğiyle beklerken, eskisinden daha fazla sevmeyi ve saatin gösterdiği şimdiyi görebiliriz.